Rusya’nın
kodları, Dr. Volkan Özdemir’in
geçtiğimiz günlerde (Nisan 2018) Kırmızı
Kedi yayınevinden çıkan kitabının adı. Bir alt başlığı da var: Türkiye’de Rusya’yı ararken Rusya’da
Türkiye’yi bulmak. Kişisel tanıklıklarını paylaşan yer yer muzip bir kitap.
*
Başlığın
kendisi, Rusya’nın Kodları, iddialı
bir yazarla karşı karşıya olduğumuzu yeterince açık biçimde gösteriyor.
Türkiye’nin deniz komşusu olarak çok yakın ama bir o kadar uzak kalmış, şimdiye
kadar büyük ölçüde Batılı yazar-çizerlerden çeviri yoluyla öğrenmeye mahkûm
edildiğimiz kocaman yabancı bir ülkenin varoluş ve hareket şifrelerini çözmek…
Dr. Volkan
Özdemir iddiasının farkında bir yazar. Üstelik böyle bir iddiayı “Rusya arşınla ölçülmez, akılla anlaşılmaz”
diyen, hele yabancıların bu işin altından hiç kalkamayacaklarını düşünen bir
halk ve onun ülkesiyle ilgili olarak ortaya atıyor. Bu inançtan kaçmadan onunla
da hesaplaşıyor. ‘Ama hangi yabancılar
için zor? Batılılar için m Çinliler için mi? İşte burada toptancılık yaptıkları
için Ruslar yanılıyorlar. Onların dilinden konuşmak, yaptıklarını anlamak her
yabancı için zor değil. Bizim için asla zor değil. Bunun sebebi Türkler ve
Rusların büyük benzerliklere sahip olması.’ Yazar, kişisel gözlemlerinin de
doğruladığı bu ‘büyük benzerlikler’den emin. Dikkate değer bir saptamada
bulunuyor: ‘Bugün dünyada tam anlamıyla
Avrasyalı diyebileceğimiz sadece iki ülke var: Türkiye ve Rusya’. Bizim
Rusya’yı anlama gücümüz, işte bu tarihsel ve coğrafi özelliğimizden geliyor.
*
Peki yazar
Rusya’nın şifrelerini kırmış mı?
Bence evet. Yazar
hiçbir noktada kaçmıyor. Bilgisini, sorularını, yanıtlarını lafı dolandırmadan
satır satır peş peşe yazıyor. Elbette şifrelerini kırdığı şey bir bilgisayar
programı değil. Tarihsel, sosyo-politik canlı bir sistem. Dolayısıyla çözüm
yolları da, sonuçları da, yorumları da elbette tartışmaya açık. Kimilerine
itiraz edebilir, kimi sonuçlarını doğru ya da yanlış bulabiliriz. Nasıl değerlendirirsek
değerlendirelim, kitaptan hepimiz Batılı
değil bizden ve bizim-için bir aklın doğrudan gözlemleriyle döşenmiş,
sağlıklı bir düşünme ve tartışma zemini elde ederiz.
*
Biz, toplumlar arasındaki
ilişkilerde bin yılı, devletlerarası diplomatik ilişkilerde ise yarım bin yılı
aştığımız bu eski komşuyu doğrudan karşılıklı kültür alışverişiyle değil, tuhaf
biçimde Fransızca ve İngilizce
çevirilerin süzgeçlerinden öğrendik.
Elimizdeki
ikinci kaynak, çeşitli nedenlerle Rusya’dan Türkiye’ye göçmüş Türk kökenli aydınların
yazılarıydı. Örneğin Yusuf Akçura;
ondan çok şey öğrendik. Örneğin Akdes
Nimet Kurat; onun Rusya Tarihi
kitabı çok uzun yıllar biricik kaynak oldu. Örneğin, Zeki Velidi Togan; Başkırt ülkesinde başkanlık yapmış ve Rusya
siyasetinde önemli roller üstlenmiş biri. Bu aydınlardan bazıları, Rusya
siyasetiyle o ülkenin iç-siyaset unsurları olarak kavgalı olanlar, işin doğası
gereği, Rusya’yı kendi kavgalarının penceresinden görmemize de yol açtılar.
Şimdi başka bir
devir başladı. Artık Türkiye’de doğmuş ve yetişmiş aydınlar Rusya’da yaşayarak
araştırıyor ve anlatıyorlar. İki ülke arasındaki ilişkilerin çağın gerekleri
doğrultusunda yükseltilmesi bakımından sağlıklı bir kaynak. Dr. Volkan Özdemir, aynı zamanda işte
bu yeni bilgi kaynağının temsilcisi.
*
Kitap, yazarın
kendi deyişiyle ‘akademik bir çalışma
değil’. Akademik metinlerden hazzetmeyen okuyucu için iyi haber; okuma su
gibi akıp gidiyor. Akademi için ise adeta alarm zili. Yazar diyor ki ‘yaşadığım olaylar ve tecrübelerden sonra
ülkemizde maalesef böyle bir çabanın [akademik kitap yazmanın] gerekli
olmayacağını düşündüm.’ Akademik bir zihne, akademik bir çalışmayı hakkıyla
yerine getirebilecek donanıma, zaten doktor unvanına sahip genç bir bilim adamı
bunu yapmayı “değmez” görüyorsa,
durum toplum bilimlerimiz için vahim demektir.
Alarm zilleri
başka nasıl çalar?
[BAG, Aydınlık, 4 Nisan 2018]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder