Atlantik
ülkeleri ancak “düşmanlar” ilan ederek nefes alabiliyor. Düşmanlarına yeni
adlar takıp iş görebiliyor. Sovyet sistemi yıkılıp sosyalizm sahneden
çekilince, bizdeki deyişiyle ‘komonislik’ küfürü boşa düştü.
Boşluğu üç grup küfür-etiket ile doldurmaya başladılar. Bunlardan biri “ırkçı ve faşist” grubu oldu. İkincisi (tiran, firavun çeşitlemeleriyle) “baskıcı ve diktatör” etiketleri grubuydu. Üçüncü grup, siyasal değil de daha çok toplumsal içerikli olmak üzere (söylemesi zor olan ‘ötekileştirici’ dahil) “ayırımcı ve homofobik” küfürlerinden oluştu.
Boşluğu üç grup küfür-etiket ile doldurmaya başladılar. Bunlardan biri “ırkçı ve faşist” grubu oldu. İkincisi (tiran, firavun çeşitlemeleriyle) “baskıcı ve diktatör” etiketleri grubuydu. Üçüncü grup, siyasal değil de daha çok toplumsal içerikli olmak üzere (söylemesi zor olan ‘ötekileştirici’ dahil) “ayırımcı ve homofobik” küfürlerinden oluştu.
*
İlk grup küfür
kısa sürede anlamsız hale geldi, çünkü artık anlamlı ve etkili biçimde kullanılamayacak
kadar fazla yayıldı. Öyle ki, herkes
birbirine “ırkçı-faşist” der oldu.
Atlantik ülkeleri etrafa ‘ırkçı-faşist demeye kalkıştıklarında, karşılarında
çok etkili örnekler sayıp dökenleri buluverdiler: Irkçı
öyle olmaz, senin gibi olur! Zenci, Kızılderili, göçmen düşmanı seni! Faşist
bizde olmaz, sende olur! Faşizmin kitabını yazan sensin: Bu uğurda el kadar
Avrupa yarımadasında iki dünya savaşı çıkarmışsın yine de doymamışsın!
İkinci grup küfür
diktatörlükle suçladıkları ülkelerde, siyasal iktidarların genel oy hakkına
dayalı seçimlerle belirlenmesi karşısında inandırıcılıklarını yitirdi. Rusya’da
Putin, Macaristan’da Orban, Venezuela’da Maduro, Çin’de Şi Cinping, bizde Erdoğan,
vb. iktidarlara “diktatörlük” demeleri, en başta kendi ağızlarında paslı bir tat
bıraktı. Çünkü bu ülkeler birincisi, İngiltere
yada İsveç gibi monarşi de değil cumhuriyet
idi; ikincisi siyasi iktidarlar seçimle
belirleniyordu; üçüncüsü böyle demeleri o ülkelerde insanların yüzde 50’sini karşılarına almak
anlamına geliyordu. Bu gruptan küfürler hala savruluyor, ama pek kırıklar.
Üçüncü grup küfür, “demokrasi
çoğunluğun/güçlünün değil azınlıkların/zayıfın rejimidir” diyenlerin eseriydi. Dezavantajlılar… Toplumda en
dezavantajlı olan gruplar belirlenmişti. Zenciler,
romanlar, engelliler, eşcinseller, kadınlar, hayvanlar, çevre… Bu unsurlarla
ilgili olarak, önerdikleri siyasetleri tartışma konusu yapmaya kalkışan herkes
anında küfrü yedi ve aşağılandı: Ayrımcı!
Homofobik! İnsanlık düşmanı! Duyarsız! Neoliberallerin dezavantajlılar
üzerinden üstünlük kazanma uyanıklığı, neoliberalizmin çöküşüyle birlikte
şiddetini yitirdi; ama hala orada burada karşımıza çıkıyor. Örnek mi? İşte “Roman
açılımı yarışmaları” aklımızda hala taze olan CHP ile AKP genel başkanlarının
son iki gündür yaptıkları Roman topluluğunu paylaşma atışmaları…
*
Kim
ne? Kim nerede?
Sol
neresi, sağ neresi?
Haklı
kim, haksız kim?
Bu
ideolojik kayboluş, ilk olarak 1980’li yıllarda “Gorbaçov ne?” sorusuna yanıt aranırken yaşanmıştı. Kimi “komünist tabii” demişti. Kimi “ama özgürlükçü [liberal] komünist” diye
itiraz etmişti. Yeni zamanlar! Yeni sollar!
İkinci
kayboluş hemen ardından 1990’lı yıllarda yaşandı. Biri çıkıp “tarihin sonu” geldi dedi, “herşey buharlaştı”. Koro “modernizm bitti” diye araya girdi. Eski
kozmopolitizm kendini küreselleşme diye sundu. Eski sollar
kozmopolitizmi enternasyonalizm
sanmışlardı; yeni sollar ise evrensellik
sanıp hiç sektirmeden peşine takıldılar.
*
Şimdilerde
işte bu 40 yıllık kocaman parantez kapanıyor.
Dünya
Atlantik – Avrasya olarak yeniden biçimleniyor. Atlantik dünyası yeni döneme “liberal demokrasi adına” diyerek tüfek
kuşanıyor. Ama çok kısırlaşmış; düşman ilan ettiklerine attıkları son kurşun “sen illiberalsin!”den ibaret. İşe
yaramayan plastik bir kurşun!
Doğrusu
ya, epeyce bakındım. Dünyanın yıkıcı güçlerinin elinde başka ideolojik silah görünmüyor.
Eski egemenin hegemonya ambarı boşalmış.
Şimdi
ya Atlantik ülkeleri ile berabersin ve boynunda ırkçı – faşist – yalancı - saldırgan
– terminatör – Sorosçu yaftası…
Ya
da Avrasya dünyasıyla berabersin ve elinde ulusal birlik, bağımsızlık,
egemenlik, uluslararası dayanışma ve işbirliği pankartı…
[BAG,
Aydınlık, 18 Nisan 2018]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder