6 Aralık 2015 Pazar

AKDENİZ SAVAŞ FUARI


24 Kasım 2015 Salı günü, Türkiye’nin Suriye sınırında bir Rus uçağını düşürdüğü haberiyle uyandık. Bizim hükümet yetkilileri “sınır ihlali yaptı, uyardık, dinlemedi; egemenliğimizi koruruz, düşürdük” açıklaması yaptı. Rus hükümeti yetkilileri “sınır ihlali yok, uyarı da almadık” dedi. Ve bizler hep birlikte tv ekranlarının rehberliğinde radar iz haritaları okumayı öğrenmeye başladık.
Şimdi, üzerinden on gün geçtikten sonra, özel harita okuma yeteneklerimizi geliştirmek zorunda olmadığımız ortaya çıktı. Manzaraya bakmak yetiyor.
*
On gün içinde, Doğu Akdeniz sahilinde savaş fuarı kuruldu. Akdeniz uçak gemileriyle, fırkateynler, destroyerler, elektronik harp gemileri, istihbarat gemileri, denizaltılarla dolup taştı. Atlantik ittifakının üye ülkeleri parlamentolarını toplayıp Suriye tezkereleri geçirdiler. Meclisleri bu tezkereleri görüşürken, İngiltere’de olduğu gibi, kapı önündeki protesto gösterilerini duymazdan geldiler, savaş tezkeresini 223’e karşı 397 oyla kabul ettiler. İngiliz Başbakanı tezkereyi “İŞİD’i Suriye’de tutmak, İngiltere’yi güvende tutacak” diyerek istedi. Batı dünyası “daha iddialı bir Rusya’ya karşı, müttefikimiz Türkiye’yi desteklemeliyiz” diye açıklamalar yaptı. İŞİD meselesi, bir anda Türkiye – Rusya meselesi oldu.
Manzara dalgasını geçercesine şunu söylüyor: Siz hala anlamadınız mı? Mesele İŞİD değil! Yoksa mesele gerçekten başından beri İŞİD vs. değil miydi?
*
Gerçekten, şu İŞİD nedir ki? Çeşitli raporlara göre silahlı insan mevcudu 8 – 15 bin arasında olan bir terör örgütü. Bu elemanların neredeyse yüzde 80’i Irak ve Suriye dışından toplama. Örneğin 3500’ü Tunus’tan, 2500’ü Suudi Arabistan’dan, 1300’ü Almanya’dan, 681’i ABD’den, 513’ü İngiltere’den, vb… Bu örgütün kendi “yıllık raporu”na göre 887 roketatarı, 359 havantopu, 20 keskin nişancı tüfeği, 633 tabancası var. Uçakları, gemileri ve denizaltıları yok. Silah, patlayıcı, mühimmat üreten fabrikaları da yok. Yaptığı eylemlerin dökümüne bakılırsa, dörtbin civarındaki eyleminden 18’i intihar saldırısı, geriye kalanlar patlayıcıyla saldırı. Öyle sanıldığı gibi, kendini patlatacak kadar yaşamından vaz geçmiş yüzlerce militana sahip de değil.
Bu tuhaf gücün karşısındaki Atlantik ittifakı üyesi onlarca dev ve cüce ülkeler dünyası ise, sanki her biri birer yeni yetme devlet! Bu örgüte kendi yurttaşlarından katılım olmasını önleyememişler. Dünyanın en büyük silah ve patlayıcı üreticileri olan bu devletlerin, kendi ülkelerinden İŞİD’e satılan ya da gönderilen silahlardan hiç haberleri olmamış. Silah ticaretinde kendilerinin zinhar payları olmamış gibi, tuhaf İŞİD karşısında daha da tuhaf bir havadalar.
*
Bütün bu olup bitenler ikibinli yılların başlarında yaşananlara benziyor. 2001’de ABD’de “ikiz kuleler patlaması” yaşanmıştı. Hemen ardından 1990 Körfez Krizi bırakıldığı yerden alındı, Irak “El Kaide’yi himaye eden ve tehlikeli silahlar üreten kötü ülke” ilan edildi, sonra olanlar malum. Irak, şimdi Türkiye ve Suriye için kurulan Uluslararası Savaş Koalisyonu benzeri bir yapı tarafından işgal edilip Saddam Hüseyin ipe çekilirken, 600 bin ile 1 milyon arasında Iraklı yaşamını yitirdi, milyonlarca kişi yerinden yurdundan edildi. El Garib işkencehanesi, fotoğraf arşivlerinin utancı oldu. Irak işgalinin ardından “orada El Kaide korunuyor” iddiası da, “berbat silahların üretimi yapılıyor” lafları da boş çıktı. Bu kanlı savaşın bayraktarı İngiliz Başbakanı Tony Blair, vicdanını yüzlerce sayfalık kitabında temizlemeye çalıştı, olmadı. Öyle anlaşılıyor ki yazdığı o kitap, şimdiki İngiliz Başbakanı için ders niteliği de taşımıyor.
*

Egemenliğimiz elbette ödünsüz bir biçimde korunmalı. Ne var ki, bütün bu gelişmelere ve Atlantiklilerin açıklamalarına bakınca, Rus uçağının düşürülmesi, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin egemenlik hakkımız çerçevesinde gösterdiği bir tavırdan çok, NATO üyesi TSK’nın bir hareketi gibi görünüyor. Bu, hem ülkemiz hem de komşularımız adına büyük bir üzüntü duymamıza neden oluyor. 

[BAG, Aydınlık Gazetesi, 6 Aralık 2015 Pazar]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder