1 Kasım 2015’te AKP’ye giden 23,7
milyon seçmenlik ve neredeyse yüzde 50’ye yakın oy oranının “tek millet, tek devlet, tek vatan, tek
bayrak” duruşuyla elde edildiği ileri sürüldü.
Konuştuğumuz seçmenlerden öğrendiğimiz
şu ki, genel olarak, tek millet sözü Türk
Milleti; tek devlet sözü üniter
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, tek vatan Türkiye
ülkesi ve tek bayrak Türk Bayrağı
olarak anlaşılıyor. Bu anlama, 24 Temmuz 2015’te PKK’ya karşı başlatılan
terörle mücadele uygulamalarının eşliğinde, MHP’den yüzde 6’lık bir seçmen
parçasının AKP’ye geçmesi gibi çok somut bir sonuç yaratmış bulunuyor. Pekçok
yazarın da, AKP’nin seçimler yaklaşınca milliyetçi jargona sarıldığı
saptamasını yaptığı biliniyor. Demek ki onlar da tek’lerden bunların
kastedildiğini düşünüyorlar.
Oysa bu sözlerin ve işaretin sahipleri,
tek’lerin somut olarak ne anlama geldiğini, hiç ama hiç söylemediler. Millet
dediler, ama milletin adını hiç dile getirmediler. “Millet diyorsun, hangi millet, bunun adı yok mu?” sorularını
ısrarla duymazdan geldiler.
*
Parmakların 1-2-3-4 deyip ulaştığı “rabia işareti”nin Mısır’da İhvan hareketine ve Mursi’ye selam olarak gönderildiği
anımsanırsa, “tek”lerin çift anlamı var. Mısır’da İhvan hareketinin kurucusu Hasan el-Benna’nın kitaplarında yer
aldığı üzere “İslam ümmeti tek millettir”;
buna göre “tek millet”ten kasıt ‘ümmet’tir. Bu hareketin hedeflerinden biri, ümmetin tek devlet olarak yaşayacağı Hilafet
rejiminin inşasıdır; o halde “tek devlet” aynı zamanda ümmeti temsil edecek
olan ‘hilafet’ anlamına gelir. Müslüman kardeşler için vatan, islam ülkelerinin toplamıdır; buna göre ümmetin tek bayrak
altında toplanacağı ‘tek vatan’, şimdi sahip olduğumuz vatanımız Türkiye’den
başka bir coğrafya parçasını anlatır.
*
“Tek”lerin bu çift anlamlı halleri, söz
sanatlarında yada edebiyatta tevriye adı
verilen söz türü olarak adlandırılır. Tevriye, Arapça geri, arka, öte anlamına
gelen vera kökünden türeyen bir
sözcük. Türkçe olarak “asıl anlamı gizleme, saklama, gizli anlamlılık” denen söz oyunu. Bunun da bir türü var ki, hal tevriyesi deniyor. Dinleyen kişinin,
zamanın ve halin/durumun gereği olarak aklına gelen anlam ile söyleyenin kast
ettiği anlamın birbirinden farklı olduğu sözlerden oluşuyor. Hicret sırasında yolculuğu
gizlice yapmakta olan Hz. Muhammed’in kim olduğu sorulunca Hz. Ebubekir’in “bana yolu gösteren bir rehberdir” demesi,
hal tevriyesini açıklamak için çok sık kullanılan bir örnek. Soran adam bunu
düz anlamıyla rehber diye anlarken, gerçekte Hz. Ebubekir “inancımın önderi” demiştir.
Söz sanatlarında ustalıklı ve heyecan
verici bir iş.
Peki, bunun iktidarda olanlar tarafından,
geleceğe dönük hedefler için ve yeni anayasa yapımında kullanılması uygun mudur?
Kabul edilebilir mi?
*
İhvan ve benzeri siyasetlerin içinde
olanlar, bu tür aldatmacaları kabul edilebilir görüyorlar. Hatta kabulün ötesine
geçmiş ve amacı gizleme, örtme-saklama davranışını kavram haline getirmiş
bulunuyorlar.
Kavramın adı “ilm-i siyaset”. İlm-i siyaset, görünüşte farklı ama özde değişmeden
durmak ya da mutlak dürüstlükten yalana
düşmeyecek kadar uzaklaşmak becerisi.
Gizli anlamlı stratejik sözler, ihvan zihniyetine göre sorun
oluşturmuyor.
Söz hakikate bağlı kalınarak sarf edildiğine
göre, tek’lerin milyonlarca seçmen ve yüzlerce anlı-şanlı siyaset yorumcusu gazeteci
tarafından anlaşılan anlamıyla, Cumhurbaşkanı’nın kastettiği anlam arasındaki
farklılık, sorun oluşturmuyor. İster söz sanatı -hal tevriyesi deyin,
isterseniz ilm-i siyaset, sıkıntı yok!
*
Belli ki, ihvancı zihniyetle hem
düşünce hem ahlaki doğrular bakımından bambaşka çemberlerdeyiz. Siyaset ve yönetim makamlarında oturanların,
kamu yönetiminde devlet ve hele anayasa söz konusu olduğunda gizli anlamlı sözlerle
iş görmeye kalkışmaları, ne tevriye sanatı ne de ilm-i siyasettir. Bu, basitçe Makyavelciliktir.
[BAG, Yeni Adana Gazetesi, 21 Aralık 2015]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder