Yeni Anayasa yapmaya soyunanlar on yıldır “sinir harbi”
yürütüyorlar.
Neden Yeni Anayasa istediklerini bir türlü
açıklamıyorlar. Gerçek gerekçelerini söylemiyor, “bunu asker yaptı; bu darbe anayasası; bunun sistematiği bozuldu artık”
gibi içi boş ve birbiriyle çelişkili sözlerle acayip bir bıkkınlık havası
yaratmayı yeterli görüyorlar.
Yeni Anayasa’da neyi silip ne yazacakları konusunu da
açıkça dile getirmiyorlar. Anayasa gibi, mevcut yasalar düzeninin en üst
katında yer alan, toplumun ve devletin en temel esaslarını belirleyen, yalnızca
bugünü değil geleceği de yönlendiren bir metin söz konusudur; bunun üzerine
güreş kaçak-göçek sürdürülüyor.
Ne
yapmalı? Bu soruya etraflıca yanıt
üretmek için görüşüp ortak akıl üretmek gerekirken, bunu yapmak yerine öğüt verip
telkinde bulunan çok.
*
“İstemezükçü
olma!”
Bu telkin, hangi nedenle olduğu bilinmez, kendisinin yeni
anayasacı olmadığını söyleyen yancılardan geliyor. Pozitif mesajlar vermek gerek, diyorlar. Kamuoyunu kazanmanın sırrı, “hayır” dememek, olumlu sözler söylemektir,
diyorlar. Ve “siz de önerinizi koyun
ortaya, halka bunu anlatın!” diye yol gösteriyorlar.
Bu öğütler 1980’li yıllarda ortaya çıktı. Piyasa
değerleri temelinde reklamcılık mesleği yükseldikçe, her ne pahasına olursa
olsun eldeki malı satma amacına odaklanmış reklam mantığı, toplumsal ve siyasal
mücadeleyi uydum-akılcı anaakım içinde ehlileştirip eritme hizmeti verdi. Bu
zihniyette muhalefet, belirlenmiş gündemi kabul etme koşuluna bağlandı.
Diyalog, müzakere, katılımı muhalefetin tek yolu olarak yükselttiler; “sivil
itaatsizlik” adını verdikleri ehlileştirilmiş bir alan açtılar; ve protesto,
boykot, direniş yöntemlerini aşağılayarak sildiler.
Ne var ki, “katılımcılık” diye yüceltilen yol, gündemi
belirlemiş olan iktidar sahiplerine yaradı. Demokratik usullerle yürüdüklerini
söyleyip, adımlarını da hedeflerini de meşru hale getirme şansına kavuştular.
Oysa toplumsal ve siyasal mücadelede muktedir olmanın
yolu yalnızca “yapma gücü”nden ibaret
değil. Buna denk bir başka muktedirlik, muhalefet konumunun iktidarı, onun “yaptırmama gücü”nden gelir. Kritik
zamanlarda gerçek ve demokratik uzlaşma, bu iki gücün çarpışmasından doğar.
Herkesin yararına olan sonuç, yapma ve yaptırmama güçlerinin yaratacağı dengede
elde edilir. Eğer yaptırmama gücünü “istemezükçülük” diye yaftalayıp kullanılamaz
hale getirirseniz, yalnızca “yapma gücü” kullanan muktedire hizmet etmiş
olursunuz.
*
“Kendi
önerini göster herkese!”
Yeni anayasacılığın başka bir yancı kesimi, iltifatkarlar
olarak adlandırılabilir. Bunlar yeni anayasacılığı kaçınılmaz gündem olarak
benimsemiş bulunuyor ve genellikle şöyle diyorlar: 1961 Anayasası gibi, hatta ondan daha ileri bir metin yazın, halka onu sunun,
anlatın, görsünler aradaki farkı!
Ne var ki bu anayasa işi. Öykü-şiir yarışması değil. Bu,
toplumsal ve siyasal mücadelenin en ağırlarından biri. Hem süreci hem sonucu,
beğeni ya da iradenin ötesinde, hem iç hem de dış toplumsal ve siyasal güç dengelerine
bağlı.
Görevi yasa yapmak olan meclise, 330 parmağı bulursa
referandumlu 367 parmağı bulursa referandumsuz anayasa yaptırılmaya
çalışılıyor. Toplumun ve devletin kuruluş esasları tartışmaya açılmış, “kurucu
esaslar” olağan meclis aritmetiğiyle değiştirilmeye gayret ediliyor. Anayasa
samimiyetsiz ve toplumu düşman kamplara ayıran bir siyaset ortamında, zorlama
demokratik ve katılımcı görüntüler eşliğinde ortadan kaldırılmaya çalışılıyor.
İhvancı,
etnik bölücü, liberal ittifak
iktidara yerleşmişken, bunlar dış destekleriyle “Başka Türkiye” hedefi peşinde
koşarken, TBMM’nde kendi seçmenlerini de minder dışına atmış bir karşıdevrimci
parmak çoğunluğu ellerindeyken, böyle bir güç dengesi içinde hangi “güzel metinler yarışı”ndan söz
ediyoruz?
*
Yeni Anayasa yancısı öğüt sahiplerine “kendi mükemmel anayasamızı göstermek”
yerine, bulundukları siyasal pozisyonu fark etmelerine de yardımcı olmak üzere,
ancak şunları söyleyebiliriz:
“Başka
Türkiye”ye Geçit Yok! Anayasayı Müzakere
Yok! Anayasaya Dokunma!
http://yeniadana.net/kose-yazilari/bu-ogutler-yataklik-sucudur-555.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder