İsmail Kahraman’ın “anayasada laiklik olmamalı, anayasa dini olmalı” demesinden sonra Ahmet Davutoğlu “laiklik olacak, ama biz özgürlükçü laiklik getireceğiz” dedi. Yıllardır her yaptıkları işi “demokratik – çoğulcu – özgürlükçü” diye ilan edenler, şimdi laiklik ilkesine saldırırken de aynı sıfatlara sarılmış durumdalar.
Bunlara göre Cumhuriyet’in laiklik anlayışı “otoriter laiklik”, onlar “ılımlı”sını keşfetmiş durumdalar. Bir ara buna “sekülerlik” denmiş, ama iktidardakiler bundan hoşlanmamışlardı. Şimdi bunu bulmuşlar: Özgürlükçü laiklik!
*
Özgürlükçü laiklik denen şeyin ne anlama geldiğini çözmek için, “özgürlükçü” lafının tüm “sol” görüntüsüne karşın, Atlantik liberalizmine tapulanmış olduğu gerçeğini akılda tutmak yeterlidir.
Bu temelden hareketle özgürlükçü lafını “serbestiyetçi” diye düşünmek gerek. Hani “hür teşebbüs” lafını “serbest girişim” diye Türkçeleştiririz ya, onun gibi.
Serbestiyetçi laiklik! Daha doğrusu dinciliğe serbestiyet vermek. Her din, inanç, mezhep grubuna özerklik ve statü vermek. Yani kendi kaynaklarını yaratmak üzere “himmet”lenmelerine, eğitim ve sağlık ve mezarlık dahil her türlü toplumsal işe el atmalarına, kendi yorumlarına göre dini yönlendirmeler yapmalarına, sözleşmeler yapmalarına, vb.. olanak vermek.
Başka bir deyişle, din işlerinde özelleştirme…
*
AKP’yi ‘yetmez ama evet’le destekleyen neoliberaller bunu da sevecekler. Din – devlet işleri ayrılsın; din işleri devletin değil, toplumun işi olsun diye yüzlerce sayfa yazmadılar mı? Başka bazıları, solculuk-ilericilik adına “Din İşleri Başkanlığı kaldırılsın” demediler mi? AB, dini toplulukların “tanınması” tavsiyelerinde bulunmadı mı? AB İlerleme Raporları yıllardır Protestan, Katolik kiliselerine tüzelkişilik verilsin deyip durmuyorlar mı?
Demek ki Davutoğlu, dünyayı kana bulayan küreselcilerin, Atlantik-ötesinin ve AB’nin emirlerine selam vermiş bulunuyor.
*
Irak’ın 2005 tarihli işgal anayasası da böyle yazıldı.
Bu anayasayı yazan Batılı işgalciler, metnin en başına Bismillahirrahmanirrahim diye yazmaktan geri durmadılar. Madde 3’te, bir ulusa sahip olmaktan çıkardıkları bu ülke için “Irak milliyetler, dinler ve mezhepler ülkesidir” dediler. Yine bu anayasanın madde 43’ünde “bir din veya mezhebe bağlı olanlar vakıf işlerini ve dini kuruluşlarını idare etmek yetkilerine sahiptirler” dendi.
Şimdi Davutoğlu’nun “özgürlükçü laiklik” dediği bu zeminin üstüne devletin laik olduğunu yazmadılar, tam tersine tarih boyunca davalı oldukları İslamiyet’i kullanmakta sakınca görmediler.
Irak İşgal Anayasasında şöyle yazdılar: Madde 2 - “1. Devletin resmi dini İslam’dır ve yasamada temel bir kaynaktır. a) İslam’ın değişmez hükümleriyle çelişen yasa çıkartılamaz. b) Demokrasi ilkeleriyle çelişen yasa çıkartılamaz. c) Bu anayasada yer alan temel hak ve özgürlüklerle çelişen yasa çıkartılamaz. 2. Bu anayasa Irak halkının çoğunluğunun Müslüman kimliğini korumayı, Hıristiyanlar, Yezidiler, Mendai Sabiiler gibi bütün fertlerin inanç ve dini vecibelerini yerine getirme özgürlüğünü teminat altına alır.”
*
Özgürlükçü laiklik lafı, laik devlet ilkesine karşı açılmış savaşın kılıcıdır. Küreselcilik, AB, Dünya Bankası, dünyanın anlı-şanlı “çağdaşlar”ı, bu kılıcın dövüldüğü ocaklardır. Bunu gördüğümüzde, tehdidi tam olarak kavramış olacağız.
Umalım ki, Diyanet İşleri Başkanlığı kaldırılsın, devlet bünyesinden çıkarılsın, özerkleştirilsin, din işleri toplulukların kendilerine bırakılsın demeyi ilericilik sayanlar da, hangi sularda kulaç attıklarını kavramaya başlasınlar.
Yeni-Anayasaya Geçit Yok!
(BAG, Yeni Adana, 2 Mayıs 2016)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder