25 Mayıs 2016 Çarşamba

YENİ-ANAYASACILARIN SON GİZLİ DOSTLARI


Yeni-anayasacılık, gayrı-milli bir saldırganlık.

Rehberleri küresel, çevirmenleriyse “C” tipi yargıç eskileri ve bildiri imzacısı ‘aydınlar’ oldu.

İşe Avrupa’dan Venedik Komisyonu’yla, Ahtisaari Komisyonuyla yüklendiler. Platform üstüne platform kurup, mallarına müşteri yaratmaya çalıştılar. Diyalogcu idiler; uzlaşma komisyonlarından can suyu aldılar. Katılımcı idiler, yarattıkları odaklarda yazılan öneri metinlerini bu komisyonlara sundurdular. Muhalifler ses çıkaramasın diye Ergenekon mahkemeleri kurdular. Bir düzine yıl ve besbelli çok para harcadılar.

Olmadı!

*

Yeni-anayasacıların gizli dostları da işe yaramadılar.

Bunlar yeni’ciydi, dediler ki yeniye karşı çıkılmaz! Ve öğütler verdiler: Statükocu olma! İstemezükçü olma! Pozitif ol! Sevimli ol! Oysa iktidarda bulunan ve “yapma gücü” kullananlara karşı bizim elimizdeki şey “yaptırmama gücü”müz idi; bizi gücümüzü kullanmaktan alıkoymaya ve karşıdevrim katarına vagon olarak iliştirilmemize çalışıyorlardı.

Sonra eklediler: Zaten bu 12 Eylül anayasası, bunu mu savunacağız?! Oysa otuzüç yıl boyunca o kadar çok değişiklik yapılmıştı ki, şimdi yürürlükte olan mevcut anayasa, artık hiçbir hükmüyle o anayasa değildi.

Bunlar diyalog’cuydu, anayasa müzakerelerinde masada kalalım! diye ısrar ettiler. Sanki oturulan masa kumar masasıydı, masayı dağıtma suçu işlemekten korkar gibi davranıyorlardı.

Aynı zamanda katılım’cı idiler, durmadan kendi önerimizi hazırlayıp ortaya koyalım! diye koşuştular. Bunu yapmak için yanıtlanması şart olan ‘yeni bir anayasa gerekir mi, neden?’ soruları karşısında ölü balık taklidi yapıyorlardı.

Yenici, diyalogcu, katılımcı teslimiyetçiler, bize çok şeye mal olurken, yeni-anayasacılara çok mesafe aldırdılar. Bunların sayesinde olduk olmadık bir sürü siyasi parti, meslek kurumu, dernek, çevre “yeni anayasa gerek” dediler. İşte o zaman yeni-anayasacılar derin bir nefes aldılar. Bunlar masadan kaçan biz olmayız! dedikçe, yeni-anayasacılar tamam dediler, olacak bu iş!

Olmadı!

*

Peki bitti mi?

Elbette hayır.

Biliyoruz ki, bu küreselci – etnikçi – ümmetçi karşıdevrim bloğu, yeni-anayasaya muhtaçtır. Bunların yenilgisinin de yengisinin de ölçüsü, Türksüz – eyaletçi – ümmetlik yeni-anayasayı becerip beceremeyecekleri olacak. Kendi açımızdan söylersek, bu cepheyi yenmek, yeni-anayasa saldırılarını tarihe gömmek demektir.

*

Şimdi dikkat etmemiz gereken, yeni-anayasacıların son gizli dostlarıdır.

Bunlar orada burada “yeni-anayasa diye bir şey yok, bu laf gündem değiştirmekten ibaret” diyorlar. Bu sözün sahiplerinin daha düne kadar “12 Eylül anayasasını mı savunacağız!” dediklerini hiç unutmamak gerekir. Masadan kalkmak olmaz diyenler de bunlardı, kendi anayasa önerimizi hazırlayalım diyenler de…

*

Bu çokbilmişlerin, yeni-anayasacılığın Türk Ulusunun egemenlik hakkını ortadan kaldırmak istemesine ilişkin tek söz etmemeleri rastlantı değildir.

Bunların laikliği savunurken, Türksüz anayasa isteklerinden hiç dem vurmamaları da es geçilecek bir hal değildir. Herkes bilir ki, laiklik ilkesi ancak ümmet-toplumu kurulursa, o da ancak Türk Milletinin egemen varlığının ortadan kaldırılmasıyla mümkündür. O yüzden Türk Milleti – Türk vatandaşlığı savunması yapmayan kişinin laiklik savunmasına güvenmek olmaz.

Son gizli-dostları ele veren başka bir nokta, başkanlığa karşı çıkıyor görünürken, yerel özerklik getirecek düzenlemelerden yana tavırlar sergilemeleridir. Başkanlık, özerkçi – eyaletçi – federasyoncu modeldir; bundan hiç söz etmeyen başkanlık eleştirilerinin aslı yoktur.

Doğrusu, yeni-anayasacılığın gizli dostları, en az, yeni-anayasacı mücahitler kadar ilgiyi hak ediyorlar. Hatta, bizimle berabermiş gibi göründükleri için, belki de daha fazlasını…


Yeni-anayasa Saldırılarına Geçit Yok!



(BAG, Aydınlık, 25 Mayıs 2016)



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder