AKP’, sivil anayasası için meşruiyet sağmaya muhtaç olduğu “masa”yı yitirdi. Bu can suyunu yeniden sağabilmek için uğraşıp duruyor.
Yeni anayasacılar rejimi değiştirmekle suçlanıyor.
Buna karşılık Cemil Çiçek şöyle diyor: “Rejim dendiği zaman demokratik rejim ve cumhuriyet akla geliyor. Bir rejim değişikliği yok. Başkanlık ve parlamenter sistem tartışması, hükümet şekliyle ilgilidir.”
Oysa ‘demokratik rejim’ lafı tanımsız ve tarafına göre var-yok olabilen bir söz. Örneğin ABD’ye göre Baas Rejimi diktatörlük idi; Irak’ı işgal edip demokratik rejim çağını açtıklarını ilan edebildiler. ‘Cumhuriyet’ ise başka başka. Türkiye Cumhuriyeti, Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti de olur, İran İslam Cumhuriyeti de… Ya da aynı ülkede, örneğin Mısır’da olduğu gibi, Nasır’ın Birleşik Arap Cumhuriyeti de olur, biri Mübarek’in öbürü Mursi’nin rejiminde Mısır Arap Cumhuriyeti de.. Şimdilerde bizde bu temelde tartışma yok demek, gözü kulağı kapatıp var olanı yok saymaktan başka bir şey değil.
*
Rejim sözcüğünün kendisi de karışık anlamlı bir sözcük. Yönetme, düzen, bir devletin yönetiliş biçimi anlamlarında kullanılıyor. Türkçe değil. Fransızcadan okunuşu itibariyle aldığımız regime, 1789 Fransız Devrimi döneminde ortaya çıkmış. Fransızlar l’ancien regime diyerek, devrimden önceki “eski düzen”i kastetmişler. Bugün de rejim sözünü cumhuriyet rejimi diye kullanabileceğiniz gibi, çok partili rejim diye de kullanabilirsiniz. Demokratik rejim diyebileceğiniz gibi başkanlık rejiminden de söz edebilirsiniz. Kısacası, kavram haline getirilmeye çalışılmışsa da, sözcüğe kategorik bir netlik kazandırılamamış.
Cemil Çiçek’in rejim – hükümet şekli ayırımı, Fransız siyaset bilimcilerinden bazılarının yararlı gördüğü eski bir sınıflandırma. 1950’lerde öne geçen Amerikan siyaset bilimcileri, rejim kavramının yerine ‘sistem’ kavramını koydular. Kimileri ‘rejim’i hükümet sistemleri anlamında kullanmayı sürdürürken, çoğu ‘sistem teorisi’ne kapılıp rejim kavramını tümden terk ettiler. Hatta rejim sözcüğüne, batı zihniyetince hoşlanılmayan yönetimleri işaret etmek üzere negatif bir anlam bile yüklendi: Saddam Rejimi, Kaddafi Rejimi, Pol Pot Rejimi, vb…
*
Rejim – hükümet şekli ayırımı, Cemil Çiçek’i ikna edici kılmaya yetmiyor. 2350 yıl önce Aristo’nun, 250 yıl önce Montesquieu’nün yaptığı yönetim düzenleri sınıflandırmasına ‘rejim’ deyip, çağımızın “hükümet” kavramını bunlara teknik parça diye eklemek işe yaramıyor. Bu ayırım, iç bağlantıları kurulmamış yapısıyla belki öğrencilerin derslerini daha kolay anlamalarını sağlar; ama bir ülkenin yönetimine yön verme yeteneği taşımaz.
Çünkü, hükümet şeklini değiştirmek, yalnızca hükümeti, yani bakanlar kurulunu yeniden yapılandırmak değil, egemenliği kullanma biçimini değiştirmek demektir. Yani yasa yapan TBMM yapısını, seçim ve temsil düzenini, başbakanlık - bakanlık rejimini ve il idaresi yerine özerk bölgeler sistemini dayatarak tüm mülki düzeni, elbette bunlara koşut olarak yargı -adliye örgütlenmesini de değiştirmek demektir.
Ve aynı eller, doğrudan egemenliğin sahibine de uzanmıştır. Hükümet sistemini değiştirmek laflarının ardında, egemenlik hakkına sahip olan Türk Milleti’nin anayasal statüsünü ortadan kaldırmak hedefi vardır. Egemenlik hakkı, Anayasa’dan Türk vatandaşlığı kaldırılarak ve egemenliğin adsız bir ‘millete ait’ olduğu söylenerek, etnik-mezhebi topluluklara bölünmüş türden bir ‘ihvani ümmet’e devredilmek isteniyor. Bu formül, Cumhuriyet’in hem ulusal/milli ve hem de laik olma niteliklerinin ortadan kaldırılmasından başka bir anlamına gelmiyor.
Evet, saptama doğru ve yerli yerindedir: AKP, rejimi değiştirmek istiyor. Hem de yalnızca egemenliği kullanma biçimi bakımından değil, aynı zamanda egemenliğin sahibini değiştirmek bakımından…
Yeni Anayasaya Geçit Yok!
(BAG, Aydınlık Gazetesi, 13 Mart 2016)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder