PKK ve çevresi, parlamentodaki HDP, iki şeyi birden
istiyor. Hem bölgesel özerklik, hem
de etnik kimliğe statü.
Bu kesimin bölgesel özerklik isteği, AKP’nin başkanlık
rejimi amacına uygun düşüyor. Talep pazarlığa bağlanmış durumda. Çok zaman
duyduğumuz gibi, “ver başkanlığı, al
özerkliği”!
Etnik kimliğe statü ise pazarlık masasında yok. Çünkü
pazarlığı bitmiş, taraflar üzerinde anlaşmış bulunuyor. Öyle ki, anlaşmaya CHP
yönetimindeki klik de eklenmiş durumda. Partinin 1 Kasım 2015 seçim
bildirgesine ve 2016 Ocak ayında yapılan kurultayında oldu-bittiye getirilen
sonuç bildirgesine yazıldı.
Ne anlaşmasıymış
bu, diye soran kalmamıştır herhalde.
Anayasanın 66. Maddesindeki Türk Vatandaşlığını silip çıkarma ve yerine Türkiye
Cumhuriyeti Vatandaşı yazma anlaşması.
*
Etnik kimliklere
statü verilmesi, nüfus dairesinde ya da
sürücü belgesi veren emniyet dairelerinde yapılan işlemlerle olmuyor. Bu ancak
anayasaya yazılarak mümkün olabiliyor. Bu niyet, Yeni Anayasa ısrarlarının
birkaç temel nedeni arasında birinci sırada yer alıyor. Anayasada etnik
kimliklere statü verebilmek için, önce buna engel oluşturan noktaların temizlenmesi
gerekiyor. İlk engel 66 maddedeki Türk
Vatandaşlığı. Bireyi devlete bu adla bağlayınca, toplumun siyasal kimliği
bir bütün olarak Türk Milleti oluyor.
Dolayısıyla ikinci engel 6. Maddedeki egemenliğin kayıtsız
şartsız ona ait olduğu belirtilen Türk Milleti
tanımlaması. Anımsanacağı gibi şimdi görevde olan son meclisin açılışında
HDP’li Leyla Zana milletvekili yemini ederken bu kavramı bozmaya yeltenmiş, Türkiye Milleti demişti. Tahrifat
büyüktü ve bilinçliydi, nitekim yemini geçersiz oldu. Böylece gizli
anlaşmaların yönünü de açığa vurdu.
Bu iki maddenin doğal sonucu olarak, statücülerin
karşısındaki üçüncü engel 3. Maddedeki dil şartı, Türkçe. Bu maddenin yazımı ilginç; “Türkiye Devleti ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili
Türkçedir” diyor. Hem devlet dili, hem resmi dil, hem de ulusal dil Türkçe
olarak hükme bağlanmış bulunuyor.
*
On-onbeş yıldan bu yana hazırlanıp masaya sürülmüş çeşitli
anayasa taslaklarına bakın, bu cümleye “ifadesi
bozuk” diyenler pek çok. ‘Dili
Türkçedir’ ne demekmiş, diyorlar. ‘Kimin
dilinden söz edildiği belli değil’, diyorlar. Resmi dil mi, devletin dili mi, milletin dili mi açık ve güzel bir
ifadeyle yazalım, diyor ve ‘güzel yazı’ derdinde imiş gibi konuşuyorlar.
Oysa madde açık. Devletin
dili, Türkiye’nin resmi dili, toplumun ulusal/milli dili Türkçe’dir; ifadede
hiçbir belirsizlik yok.
Zaman zaman ‘bunlar
birbirinden farklı şeyler’ diye bilgiçlik taslayanlar ortaya çıkıyor. Örneğin
Sovyetler Birliği’nde birliğin parçaları arasında ortak kullanılan dile
(Rusçaya) “resmi dil” denirken,
cumhuriyetlerin her birinde kullanılan dile (Kırgızca, Gürcüce gibi) “devlet dili” denmiş. Devlet dili, o
devlette çoğunluk ya da baskın durumda olan etnik topluluğun dili olarak ulusal/milli dil unvanı alırken,
diğerleri yerel dil ya da anadili
olarak kabul edilmiş.
Olabilir. Federasyon tipinde örgütlenmiş bir yapı elbette farklılık
gösterir. Türkiye bir federasyon değil. Üniter bir devlet. Öyle olduğu için de,
bu tür bir uygulama gerekli değil.
Devletlerin tiplerine göre farklılık gösteren ve mevcut
siyasal kuruluşun özünü yansıtan bir ifadeyi, “belirsiz ifade” ya da “kötü
ifade” gibi göstermeye çalışmak, herkesi
aptal yerine koymaktan başka bir şey değil.
*
Yeni Anayasacılık herşeyi karman çorman ederek yol almaya
çalışıyor. Acaba suçluların telaşı içinde oldukları için mi böyle yapıyorlar? Yoksa,
güttükleri amaçların halk tarafından hiddetle reddedileceğini bildikleri için
mi kurnazlık ediyorlar? Belki de büyük bir bölümü nereye sürüklendiğini
bilmiyor, içlerinden bir avuç insan ne yaptıklarının farkında…
(BAG, Aydınlık Gazetesi, 17 Şubat 2016)
(BAG, Aydınlık Gazetesi, 17 Şubat 2016)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder